Untitled Document

MAKALE.......................... NEREDEN NEREYE GELDİK

1946 senesinde 6 yaşındaydım. O sene ilkokula başladım. Anadolu’da küçük bir ilçe. Kalem, kalemtıraş, silgi, önlük, yaka, defter ve kitaplar; hepsi paralı ve pahalı. Rahmetli büyüklerim bunların temini için çok zorlanmıştı. Ama o zamanlar “kalem köpeği” dediğimiz kalemtıraşını alamamıştı. Bir benim değil, sınıfta hiçbirimizin yoktu. Öğretmenimizin çok keskin bıçağı vardı. Hepimizin kalemini ustaca, sabırla ve çabucak açardı. Meğer o zamanlar öğretmen olmanın şartlarından biri de iyi kalem açabilmekmiş!
Sonraki yıllarımda da öğretmenlerimi hep böyle gördüm. Okula başlarken ayağıma bir “soğukkuyu” lastik ayakkabı alınır, onun da kış girmeden tabanı delinirdi. Hani Anadolu’da “kara lastik” denilen cinsten. Etrafımda sık sık “Seyfe Hikâyeleri” anlatılırdı. Merak ettim. Meğer 1941-1943 senelerinde ülkenin her tarafında ekmek karneye bağlanmış. Yani ekmeğinizi kendi paranızla istediğiniz fırından, istediğiniz kadar alamıyorsunuz. Kişi başına, yarım ekmeklik, üstünde günü yazılı kuponlar veriliyor. Eğer o gün fırında ekmek bittiyse, kupon da günlü ya, kupon yanıyor. Fırınlarda ön ve arka iki kapı var. Aynı paraya ön kapıdan gelenlere esmer undan ekmek, arka kapıdan eşraf ve bâzı memurlara da aynı paraya ve karnesiz, beyaz yani has undan ekmek verilirmiş. Bu ekmek kuponlarının bir suretini hâlen saklarım... 
İşte bu karneli düzenden bizleri kurtarmak isteyen rahmetli babam, ilçeye 15 km uzaktaki Seyfe köyüne bizleri götürmüş. Orada ziraate başlamış. Komşu köylere bakliyat götürüp, yerine buğday alırmış. Tuz vesika ile ve Tekel’den hem de çok pahalı alınırdı. Seyfe Gölü kıyısında, tabii tuz birikintileri vardı. Kürekle topla al. Nerdeee! Tekel kolcuları kürek ve merkebinize kadar müsadere eder ve bir tutanakla süresiz hapse atarlardı. İşte biz ailece, o hayati tehlike dolu iki seneyi, bir köyde geçirmişiz...
Şimdi mi? Gitseniz bir fırından iki TIR dolusu ekmek alsanız, size kimse bir şey sormaz. Öğrencilerin kitap ve diğer bâzı ihtiyaçları devletçe karşılanıyor. Okullar bilgisayar dolu. Ayrıca bâzı giderler için okuyan çocuk başına, devlet aileye maaş veriyor. Şimdi bu uygulamaya kızanlara “Nerdeeen nereye?” demekte haksız mıyım.           İsmail Yağcı   TÜRKİYE GAZETESİ           09.03.2009





Featured Image 01