Sürâka İbni Mâlik, nakleder ki: Bir gün ben, |
İşittim ki; Muhammed, hicret etmiş Mekke’den.
|
Muhammed’in yanında, Ebû Bekir de vardır, |
Şu anda filân dağın, ardına varmışlardır.
|
Kureyş, şöyle ittifak, ettiler ki: (Her kimse, |
Şâyet Muhammed ile, yarini öldürürse,
|
Veya öldürmeyip de, esir etse onları, |
Yüz devedir onların, bizden mükâfâtları.)
|
Bindim hemen atıma, oradan uzaklaştım. |
Az sonra Resûl ile, Ebû Bekr’e yaklaştım.
|
Rüzgâr gibi atım, peşlerinden yetişti, |
Lâkin âniden ürküp, tökezledi ve düştü.
|
Hiç de ibret almayıp, bindim tekrar atıma, |
Yüz devenin hırsıyle, yaklaştım ardlarına.
|
O kadar yaklaştım ki, onların peşlerinden, |
Hazret-i Ebû Bekir, ağladı kederinden.
|
Buyurdu: (Yâ Ebâ Bekr, ne sebepten ağlarsın?) |
Dedi: (Korkarım size, bir zarar ulaşmasın.) |
Resûlullah buyurdu: (Korkma yâ Ebâ Bekir! |
Korkma ki, Hak teâlâ, bizimle berâberdir.)
|
Atım arkalarından iyice yaklaşmıştı, |
Lâkin dört ayağı da, birden kuma batmıştı.
|
Feryat edip dedim ki, (İnandım, Peygambersin, |
Beni bu felâketten, sen kurtarabilirsin.
|
Bundan sonra sana hiç, taarruz etmeyeyim, |
Başka gelen var ise, geriye döndüreyim.)
|
Duâ etti Peygamber, dedi ki: (Yâ ilâhi, |
Doğru söylüyor ise, halas et Sürâka’yı!)
|
O anda halas oldum, çıktım kumun içinden, |
Resûlün emri ile, geriye döndüm hemen.
|
Süratle gider iken, rastladım çok kimseye, |
Onların her birini, döndürerek geriye,
|
Dedim: (Ben Muhammed’i, aradım bu yollarda, |
Nâmını, nişânını, duymadım buralarda.) |
Abdüllatif Uyan TÜRKİYE GAZETESİ |