SOHBET - İBRETLİ BİR MİSÂL
Şu dünyada yaşayanların hâlini anlatmak için bir misal: Dünyada yaşıyanlar gemi yolcusuna benzerler. Gemi bir ara bir adaya uğrar. Kaptan der ki:
"İsteyen zarûrî ihtiyâçlarını karşılamak için karaya çıkabilir. Yalnız karaya çıkanlar orada fazla oyalanmasınlar ki, biz burada fazla kalmayıp yine yolumuza devam edeceğiz. Zaten bu ada emîn bir yer de değildir. Gemiye yetişemeyip de bu adada kalanların başına pek çok felâket gelebilir."
Yolcular, gemiden çıkıp adaya dağılırlar. Bir kısmı kaptanın sözüne ve îkazına uyarak hemen işlerini görüp dönerler. Boş gemide istedikleri yere yerleşirler. Bazı yolcularsa adanın ağaçlarına, çiçeklerine ve meyvelerine dalıp, güzel sesli kuşları dinleyip ve adanın diğer yerlerinde vakit geçirip oyalanır, sonra gemiye dönerler. Bir de görürler ki, gemi dolmuş, oturacak yer bile kalmamış. Bunlar zorla gemiye girip dar bir yerde sıkışmaktan başka çâre bulamazlar.
Yolculardan bir kısmı işi daha da ileriye götürürler. Adayı gezip dolaşmakla kalmayıp bir de gözlerine kestirdikleri güzel taşlardan toplarlar. Dolayısıyla daha çok gecikirler. Bir de görürler ki, gemi tıka basa dolmuş! Dibindeki karanlık ambarlardan birine sığınırlar. Ve bir kaç gün sonra görürler ki, o mücevher zannedip gemiye taşıdıkları şeyler âdi bir taş parçası imiş! Renkleri bozulup üstelik pis de bir koku çıkarmaya başlar.
Karaya çıkanlardan bir kısmı işi daha da ileriye götürür. Sanki gemi ile gideceğimiz yer buradan daha mı güzel olacak, deyip adada kalmayı münâsip görürler.
Gemi hareket ettikten bir kaç gün sonra açlıktan ve susuzluktan ölürler. Kimisini de dağlardan gelen vahşî hayvanlar parçalar. İşte, bu misâlde anlattığımız gemi yolcularının birinci kısmı, hâlis mü’minleri son kısım ise kâfirleri temsîl etmektedir. Aradaki iki kısım ise âsî mü’minlerdir.
Erkek : Taha - Kız : Banu - Yemek : Yoğurtlu kabak, Kıymalı makarna, Muhallebi