EDEBİYAT - DİLİMİZ
Tahran gezimizde yanımda oturan bir İranlı bize yol gösterdi. O da Türk imiş,“Min yıl gabah senin atayla benim ata gardaş idi.” dedi. Baktı ki anladım, bin yıl önce benim dedelerim ile onun dedelerinin kardeş olabileceklerini de kabul ettim, o vakit dostluğunu daha açtı. Dedi ki: “Gardaş özüm men Angara Radyosunu dinlerem. İyi dinlerem. Hoş dinlerem. Lâkin sizin dil değişti, ben şimdi anlamaz oldum. Neden?”
Benim bir kitabımın Polonya diline çevrilmesi yüzünden Polonyada idik. Üçbeş Türkçe bilen Polonyalı ile Varşova Üniversitesi’nin bir Enstitüsünde oturmuş sohbet ediyorduk. İçeriye genç bir hanım girdi. Tanıştırdılar. Türkolog imiş, duyunca “Maşaallah epeyce Türkolog var Polonya’da ne güzel." dedim.
Genç hanım yüreğimi burkan ve bana Tahranlı Azerî Türkünü acımsayarak özletiveren sözünü söyledi: “Siz böyle her on yılda bir dilinizi bozarsanız korkarım bu gördükleriniz de Türkçe bilmez olacaklar ve biz de Türkolog bulamayacağız.”
Dilimizden kaçışın sebebi bu mu acaba?. diye düşündüğüm günler çok olmuştur. Bunun için mi bunca çaba, bunca didinme, bunca aptallık? Pekâlâ, elimize ne geçecek? Dilsiz bir millet ne sevmesini bilir ne saygı duymasını ne de vefâ göstermesini; özleyemez, imrenemez, güvenemez. Kimsenin kimseyi anlamadığı, geçmişinden kopuk, geleceği olmayan.... Hayâl bile kuramayan ve hele duâ etmesini bilmeyen bir dil kimin işine yarayacak?. M. Necâti Sepetçioğlu (Türkiye Gazetesi: 29.4.1989)
ZEKÂ BULMACASI - NASIL OLUR
Ali ile Veli aynı yılın, aynı ayın, aynı günü, aynı anneden doğmuştur. Fakat bu iki çocuk kardeş olmakla beraber ikiz değildir. Bu nasıl olur?
(Cevabı yarın)
Erkek : Cevdet - Kız : Mihriban - Yemek : Paça Çorbası, Kıymalı Taze Fasulye, Makarna