MAKALE - MENDERES’İ NASIL ASTILAR
Menderes ile aynı târihlerde, İmralı Adası’nda hükümlü bulunan Hüseyin Üzmez’in görgü tanıklarına dayanarak yazdıkları var. |
|
“...Menderes tam 14.29’da sehpaya çıkıyor. Yüzü bembeyaz, gözleri dalgındır. Birşeyler mırıldanıyor. Ne dediğini kimse anlamıyor. Cellât, ipi boynuna geçiriyor ve sandalyeye bir tekme vuruyor. Menderes, boşlukta sallanacağı yerde masanın üzerine, oradan da yere yuvarlanıyor. Çünkü ipin diğer ucu, sehpaya bağlanmamıştır. Bana anlatanlar diyorlardı ki: “Birdenbire çeeek!” diye bir emir verildi. Biz de sanki daha önce birkaç defâ prova yapmışız gibi ipin meydanda bulunan ucunu tuttuk ve çektik. Âsâbımız bozuktu. Çok çekmişiz. Menderes’in kafası sehpanın üst tarafına çarptı ve kanadı. Sonra “Çok çektiniz, biraz gevşetin!” dediler. Gevşettik ve bin güçlükle ipi sehpaya bağladık. Menderes henüz ölmemişti. Can çekişiyordu. Başından, şakağına doğru ince bir kan sızıyordu. Onun için önden ve yakından resim çekmediler. O sırada, ambar binası tarafından Egesel geldi. Elleri cebindeydi. Cellâdın bacaklarından tutup salladığı cesede baktı baktı ve bir eliyle işâret ederek: “Ey bir zamanın devletlisi!.. Bu namussuz, bir defâ değil 9 defâ asılacak namussuzdu!” Cellât, bacaklarından tuttuğu cesedi sağa-sola çeviriyor: “İşte başbakanınız.. Ruhu uçtu, kendisi sıçtı.” diyordu. Bir ara Egesel’e döndü: “Baba, ver öbürlerinin de işini bitireyim!” Egesel gülerek cevap verdi: - “Al oğlum!.. Benden yana sana helâl olsun! Ama bunlar bırakmıyorlar!” “Bunlar” dediği subaylardı.” Yavuz Bülent Bâkiler- Türkiye Gazetesi 20/9/97 |
Erkek : Nureddin - Kız : Şaduman - Yemek : Etli bamya, Şehriyeli Pilav, Cacık, Meyve