Untitled Document

ŞİİR - NOSTALJİ

Bir hâdise olsa, bir gün âniden,
Kaybolsa saçımı dolduran aklar.
Kırk yıl öncesine dönsem yeniden,
O şehir, o gençlik ve o sokaklar. 

Elimde valizim bir kuşluk vakti,
Yürüsem o şehrin caddelerinde,
Aradan kırk sene geçmemiş gibi,
Yine öyle coşkun ve öyle zinde.

Meydanda bir bezden topun ardından,
Arkadaşlar yine koşuşup dursa.
Rüyâ güzelliği içinde zaman,
Kule'de bir saat dokuzu vursa. 

İlerde, bir ahşap ev köşe başında,
Itırlar, şebboylar penceresinde.
Ve sonra hoş bir kız onbeş yaşında,
Hovarda şarkılar tatlı sesinde.

Bahçemizde yaşlı kiraz ağacı,
Gölgesinde yazın oturduğumuz.
Şu çayırlar işte rüzgâr esince,
Üstünde uçurtma uçurduğumuz.

Kapının önünde bir süre kalsam,
Kalbimde heyecan, köpüklü, taşkın.
Uzanıp kapının zilini çalsam,
Atılsa boynuma kardeşim, şaşkın.

Hayretle divândan doğrulsa babam,
Uzansa saçıma doğru elleri. 
Toplansa o akşam hısım-akrabam,
Yâdetsek birlikte geçen günleri.

Aydınlık yüzünde şafaklar gülen,
O kız yine çiçeklere su verse.
Penceremden penceresi görülen,
Gülümseyip bana selâm gönderse.

Rızâ Akdemir

FIKRA - MÜHİM DEĞİLMİŞ

   Adamcağız kuduz bir köpek tarafından ısırıldığını geç anlamıştı. Doktor bir ara hastayı görmeye gidince, harıl harıl bir şeyler yazarken görüp sorar:
  – Ne yazıyorsunuz öyle bakalım?
  Hasta soğukkanlılıkla cevap verir:
  – Pek mühim değil efendim. Isıracağım kimselerin listesini yazıyorum da...

   DÜNKÜ CEVAP: 
  Çünkü, o zaman Milâttan Önce ve Milâttan Sonra diye birşey yoktu.



Erkek : Mehmet Emin - Kız : Mahire  - Yemek : Tas kebabı, Kızartma, Çoban salatası



Featured Image 01