TARİH - ALÂEDDİN KEYKUBAT
Anadolu Selçukluları'nın üçüncü hükümdarıdır. Çok zekî, çalışkan ve dindar birisiydi. Moğolların ve Haçlıların Anadolu'ya yaptıkları birçok akını püskürterek, Anadolu'daki Türk birliğinin korunmasına büyük yardımı oldu. Geniş kültürü, üstün siyasî gücü ve samimî îmânıyle bütünleştirdiği kişiliği sâyesinde, Anadolu Selçukluları'nın kendisinden çok sözü edilen bir Sultanı oldu. İlim adamlarına saygısı ve onları koruma duygusu her zaman ön plânda oldu. Kayseri'de yaptırdığı Keykubâdiye sarayında, fırsat buldukça âlimleri toplar, onlarla uzun sohbetler ederdi. "Bir millete Sultan olmak, onların sorumluluğunu, dünya ve âhıret sorumluluğunu onlarla paylaşmak demektir." diye düşünürdü.
Dönemin büyük âlimlerini ve din adamlarını Kayseri'ye getirterek, burasını büyük bir kültür merkezi hâline dönüştüren Alâeddin Keykubat, Türkçeden başka, Arapça, Farsça ve Rumcayı da biliyor ve bu dillerle konuşup yazabiliyordu.
Daha sağlığında iken kendisine "Dünya Sultanı" deniliyordu. Ona bu sıfatı, siyasette, kültürde, ekonomide ve hukukta çok ileri noktada bulunmasından dolayı vermişlerdir.
Moğol hükümdarlarının İslâm ülkelerine yapacakları akınları ilk sezen oluşu ve bu konuda İslâm ülkeleri arasında ilk defâ Kayseri'de "Uluslararası Güçbirliği Konferansı"nı düzenlemesi, onun siyasetteki ufkunu göstermesi bakımından önemlidir. Yine Alâeddin Keykubat, dünya tarihinde ilk defâ denizlerde ve kendi topraklarında zarar gören tüccarın malını devlet tarafından ödedi. Böylece ilk defâ, bir nevi malî sigorta sistemini ve güvenliğini sağlamış oldu.
Kayseri'nin Mânevî Mîmarları
ZEKÂ BULMACASI - OBUR KUŞ
Erkek : Halim - Kız : Halime - Yemek : Mantar Çorbası, Tavuk kızartması, Pilav, Revani