ŞİİR - MÜNACAT
Zevâli millete, sen verme Yâ Rab! |
Ad, Semud kavmine, döndürme Yâ Rab! |
Üç buçuk soysuzun, isyanı için; |
Dünyada azabın, gönderme Yâ Rab! |
Bizi bize düşman, edenler malum; |
Firavn'dan, Şeddad'dan nicesi zâlim, |
Şol şeytan kürsüde, sanki bir âlim, |
Dünyada azabın, gönderme Yâ Rab! |
Bizi bize koyma, elimizden tut! |
Hepimiz beşeriz, Sen'dedir umut, |
Küfür zincirimiz, kırsın ol Dâvut, |
Dünyada azabın, gönderme Yâ Rab! |
Biçâre kulların ümidi Sen'sin; |
Ben, ben, ben, diyenin belin bükensin, |
Kayıkçı'm gözyaşın varsın tükensin, |
Dünyada azabın, gönderme Yâ Rab! |
Ali Kayıkçı (Derebahçeli) |
TARİH - ALTIN DOLU KUNDURA
Fakir bir kadıncağız, bir beyin yanında hizmet eden fakir, kimsesiz bir erkek çocuğunu, soğuk bir kış gününde yalınayak yürürken gördü. Bu hâle çok üzülüp, partal bir çift kundurayı çocuğa verdi. Çocuğun adı Yusuf idi. Zamanla yokluklara rağmen okudu ve İstanbul'a geldi. Dürüstlük ve çalışkanlığı ile âmirlerine kendisini sevdirdi. Saraya kabul olundu. Zaman geldi Osmanlı Devleti'nin Kaptan-ı Deryâ'sı oldu. Yâni Deniz Kuvvetleri Komutanı. Bu Kaptan-ı Derya, Hanya fâtihi Silahdâr Yusuf Paşadır. Bu iyiliği hiç unutmadı. Bir gün ona, içi altın dolu bir çift kundura gönderdi. Bir pusulaya da şunları yazdı: "Anacığım, buzdan donmuş ayaklarına bu kunduraları giydirdiğin o fakir çocuk, sana borcunu ödemeye çalışıyor. Lütfen hakkını helâl et! Duâ et!
DÜNKÜ CEVAP
Bu sayılardan hiçbirini değiştirmeye gerek yok. Başaşağı (180 derece) çevirmek yetiyor.