TARİH................. İSLÂMİYET İLİM DEMEKTİR
İslâmiyet, ilmin tâ kendisidir. Kur’ân-ı kerîm’de Zümer sûresi 9. âyetinde meâlen; “Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu? Bilenler elbette kıymetlidir!” buyuruldu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz, çalışınız!” buyurdu.
İngiliz ilim adamlarından Lord Davenport; “Hazret-i Muhammed ve Kur’ân-ı kerîm” adındaki kitabında diyor ki: “İlim dâvâsına Müslümanlar kadar bağlı ve saygılı hiçbir millet gelmemiştir denilebilir. Hazret-i Peygamberin pek çok hadisleri, samimi bir ilim teşvikçisidir ve ilme saygı ile doludur. Hazret-i Muhammed, bu tutumu olanca gücü ile desteklemiş, Eshâbı da, bu yolda var kuvvetleri ile çalışmışlardır. Bugünkü fennin ve medeniyetin kurucuları, Emevîler, Abbâsîler, Gaznevîler ve Osmanlılar zamanındaki Müslümanlar olmuştur.”
Emevîler, İslâm dînini, İspanya’da Endülüs denilen bölgeden Avrupa’ya soktu. Batı’ya ilim ve fen ışıklarını saldı. Müslümanların fen ilimlerindeki çalışmaları, Avrupa Rönesansının ve bugünkü dünya ilim ve tekniğinin temeli oldu. Orta Çağ’da, büyük tıp âlimleri, yalnız Müslümanlardı ve Avrupalılar Endülüs’e tıp tahsil etmeye gelirlerdi... Çiçek hastalığına karşı aşıyı bulanlar, Müslüman Türklerdir. Türklerden bunu öğrenen Jenner, ancak 1796’da bu aşıyı Avrupa’ya götürdü ve haksız olarak; (Çiçek aşısını bulan kimse) unvanını aldı. Hâlbuki tam bir zulmet diyarı olan o zamanki Avrupa’da insanlar, hastalıktan kırılıyordu. Fransa kralı XV. Louis, 1774’te çiçekten öldü. Avrupa uzun zaman veba ve kolera salgınlarına uğradı.
Birinci Napolyon 1798’de Akka Kalesi’ni muhasara ettiği zaman, ordusunda veba zuhur etmiş ve hastalığa karşı çâresiz kalınca, düşmanı olan Müslüman Türklerden yardım istemek zorunda kalmıştı. O zaman yazılan bir Fransız eserinde şöyle demektedir:
“Türkler, ricamızı kabul ederek hekimlerini yolladılar. Bunlar tertemiz giyinmiş, nur yüzlü kimselerdi. Evvela duâ ettiler ve sonra ellerini bol su ve sabun ile uzun uzadıya yıkadılar. Hastalarda zuhur eden hıyarcıkları neşterle yardılar. İçindeki sıvıyı akıttılar ve yaraları tertemiz yıkadılar. Sonra hastaları ayrı ayrı yerlere koydular ve sağlamların mümkün olduğu kadar onlara yaklaşmamasını tembih ettiler. Hastaların elbiselerini yaktılar ve onlara yeni elbiseler giydirdiler. En nihayet tekrar ellerini yıkadılar ve hastaların bulunduğu yerlerde öd ağacı yakarak ve tekrar duâ ederek ve bizden hiçbir ücret veya hediye kabul etmeden yanımızdan ayrıldılar.” TÜRKİYE GAZETESİ 12.07.2020
Erkek: Şaban - Kız: Şeyma - Yemek: Mercimek çorbası, Kabak dolması, Salata, Şekerpare.