ŞİİR............. SÜLEYMANİYE'DE BAYRAM SABAHI’ndan
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede,
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin,
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul`un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını,
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allahı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı, Tekbîr oluyor tek bir ses;
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri,
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr`i.
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü`min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu,
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Bursa`dan, Konya`dan, İzmir`den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd`den, Van`dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosova`dan, Niğbolu`dan, Varna`dan, İstanbul`dan,
Anıyor her biri bir vak`ayı heybetle bu an;
Belgrad`dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar`dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine,
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine.
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı,
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı!..
Yahya Kemal Beyatlı
Erkek: Rıza - Kız: Reyhan - Yemek: Düğün çorbası, Domates dolması, Revani.