TARİH............. TÜRKLERDE HAYVAN HAKLARI
“Türkler fıtraten hayvanlara da çok merhametlidirler; meselâ birçok bölgede eşeklere haftada iki gün dinlenme izni verilmektedir. Bir çınar dalına yahut evin damına tünemiş leyleğin yuvası da mesut bir aile man-zarası arz etmektedir. Türklerle Rumların karışık olarak bulundukları köylerde bir evin hangi tarafa âit olduğunu anlamak için eve girmeye lüzum yoktur. Leyleğin damına yuva yaptığı ev Türk evidir...”
(Jean Jacques Elisee Reclus (1830-1905) , Nouvelle Geographie Universelle, “La Terre et Les Hommes,” 1884, c:9, s: 543, nakl. Eski Türkler, 4446)”
t “Osmanlı toplumunda hayvanlara iyi davranılması konusunda her zaman hassasiyet gösterilirdi. 1587 yılında, Sultan Üçüncü Murad’a âit bir fermanda öncelikle, sâhiplerinin hayvanları iyi beslemeleri gerektiği emrediliyor. Bu hayvanlara tahammül edebilecekleri ağırlıktan fazlasının yüklenmesini yasaklıyor.
Osmanlı arşivlerinde 2 Ekim 1856 tarihlerindeki bir belgede, yük taşıyan hayvanlara iyi davranılması için öteden beri uygulanmakta olan kurallar hayvan sâhiplerine yeniden hatırlatılıyor. Çok eskiden beri âdet olduğu üzere beygir hamallarının Cuma günleri tatil yaptıkları hatırlatılıyor. Osmanlıda eşekler için çıkarılan kanunnamede, her eşeğin haftada 2 gün tatili vardır.
t “Türkler, bizim askerlerimize göre üç sebepten dolayı üstündürler. Komutanlarına derhal itaat ederler. Savaşırken hayatlarını hiçe sayarlar; uzun müddet arpa ve su ile iktifâ ederek ekmek, su istemezler ve şarap içmekten nefret ederler...''
(Lord Byron, La Crise de O’rient’de, Paris 1907, nakl: Eski Türkler, 76)
t Sokakta bir kadına rastlayan erkek, bakmak yasak edilmiş gibi başını çevirir. Bir Türk için hiddetlenip kadına el kaldırmak kadar ayıp bir şey yoktur...”
(Eski Türkler, 81)
t “Türkler oyun oynamayı çok istihkâr ederler. Para kazanmak için oynayan bir adam, yani kumarbaz onların nazarında hırsızdan da âdi bir mahlûktur. Türkler (bizdeki) dansı, kendileri için insanlık şeref ve haysiyetlerini lekeleyen, insanın en bayağı ve iptidâî taraflarına hitap eden basit bir maharet telâkki ederler...”
(Eski Türkler, 144)