SOHBET - EYÜP SULTAN'DA BAYRAM
Câmilerde âhıreti, sokaklarda ecdâdımızı hatırlatan eski Ramazanların kutsiyetini dün gece Eyüb Sultan’da buldum. Müminlerin üstünde top kandiller damla damla titreşiyordu. Berrak bir ses, biz müslümanlar için Allah kelâmı Kur’ân-ı Kerîm lisanına muhabbetten ve îmandan kopan uhrevî bir ahenk veriyordu. Vücutlarını mâneviyatın vecdine salıvermiş müminler câmi eşiğinden çıkar çıkmaz, hepsi birer sınıfa bölünecek insanlar, orada yalnız aynı şeye inanır birer kuldu. Hepsi bir anda secdeye kapanıyor, bu nurlar altında, mukaddes bir sükût içinde, bir an rûhuyla yalnız kalıyordu.
Şu saatte aynı sûrelerin her memlekette binlerce câmide tekrar edildiğini düşündüm. Milyonlarca Müslümanın rûhunda bu serin ve tatlı âhıret rüzgârı esiyor, başlarında böyle kandiller titreşiyor. Kubbelere dizlerinin ve alınlarının halılarda, hasırlarda çıkardığı bu sesler aksediyor... Kâbe, bütün bu hareketlerin kıblesi ve kalbi olan Kâbe! Yüz milyonlarca insana, 1300 Ramazandır verdiği şu vecdi, şu vecidden doğma türlü türlü mîmari şaheserlerin içinde yaşatan Kâbe! Sana insanların en mümtazı olan Peygamber Efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”, hiçbir nâsutî dehanın hiçbir âbideye vermediği mânâyı hayret-bahş bir sadelik içinde nasıl nefhetmiş!... Sendeki güzelliği ve ondaki büyüklüğü dün gece en yakından sezdim!
Peygamber efendimizle Fatih Sultan Mehmet’in asırlarını düşündüren mukaddes avluya, haşmetli bir gece sükûtu inmişti. Orta yerdeki seddin yeşil parmaklığı içinden taşan koca çınar, dallarının bir kısmını câmi kemerlerine, bir kısmını da türbe revakına yaslamış, kıpırdamıyordu. Bülbüller son demleriyle bu su, mermer, yaprak ve sükûn alemine ayrı bir lezzet veriyordu.
Yedi yuvarlak fânusun altından geçtim. Türbe penceresine yaklaştım. Kalemin ve rengin anlatamayacağı uçucu bir cilveyle ışıldayan enfes çini âlemi içinde, mahsur pencerenin parmaklığına alnımı dayadım. Çinilerini kandil ışıklarının yer yer parıldadığı iç duvarlarının orta yerinde, mermer çerçeveler içine oyulmuş ikinci medhalin ötesinde sahabenin türbesi, yekpare bir nûr gibi tecelli etti. Alnım, kanımla yavaş yavaş ısınan parmaklıkta; şakağım, oymalarda kenetlenmiş sol elimin koluna dayalı kalarak, fâniliğin bu noktasından bekâyı doya doya seyrettim. Vücudumun ağır ağır kaybolduğunu, ruhumun kat kat açıldığını hissettim... Sonra, âhıret ve dünya korkusunu meydana getiren bir vecd içinde, mezarlığa doğru çıktım...
17 Ramazan 1921 / Ramazan Kitabı
Erkek : Refik - Kız : Vildan - Yemek : İşkembe Çorbası, Etli Bezelye, Pilav, Kavun
Uluslararası Kamerî Aybaşları ve Hicrî Takvîm Birliği Kongresi 28 - 30 MAYIS 2016 / İSTANBUL - TÜRKİYE