MANZUM ŞİİR............... ŞEHİDİN BABASI (2)
Yer gösterdim oturdu, derin bir nefes aldı,
Hüzünlü bakışları bir süre bende kaldı.
Solgun yanaklarından aktı birkaç damla yaş,
Duâ gibi bir sesle konuştu yavaş yavaş.
“Az ötede evimiz, Hacı Mustafa adım,
Bundan iki ay önce şehit oldu evlâdım.
Oğlum yirmi yaşında çakı gibi bir erdi,
Eşini sever gibi, vatanını severdi.
Bir görseydiniz onu ne hoş delikanlıydı,
Komşumuz Ali beyin kızıyle nişanlıydı.
Aradan yıllar geçse unutamam o günü,
Meydanda davulların çalındığı düğünü.
Belediye önünde defne yapraklı taklar,
Davul zurna sesleri, oyunlar albayraklar.
Nişanlılar genç kızlar, gelinler akrabalar,
Gözü yaşlı analar, dalgın duran babalar.
Yaslandığım çınardı, bağlandığım ümitti,
Tren dumanlarına yavrum sarılıp gitti.
Yuvadan ayrılışın kırıklığı sesinde,
Onu son defa gördüm tren penceresinde.
Yokluğuna alışmak inanınız çok zordu,
Arada mektup yazıp; “Geleceğim.” diyordu.
Su gibi akıp geçti, günler peşi peşine,
Dayandık iki garip hasretin ateşine.
“Ramazanda evdeyim!” diye haber salmıştı,
Terhisine oğlumun on yedi gün kalmıştı.
Gözlerimiz yollarda bekledik üzgün üzgün,
Bayraklara sarılı tabutu geldi bir gün. (Devamı yarın)
ZEKÂ BULMACASI
Demiryolları bagaj olarak 3 metreden uzun hiçbir eşyayı kabul etmiyordu. Balık tutmaya giden Ali’nin oltası ise 5 metre boyundaydı. Ali buna aldırmadı. Çarşıya gidip bir dükkândan birşeyler aldı. Sonra oltasını kırmadan ve bükmeden bagaja verip, kompartmana kuruldu. Bunu nasıl başarmıştı? (Cevabı yarın)
Erkek: Nazım - Kız: Figen - Yemek: Şehriye çorbası, Soğan yahni, Kadayıf.
Uluslararası Kamerî Aybaşları ve Hicrî Takvîm Birliği Kongresi 28 - 30 MAYIS 2016 / İSTANBUL - TÜRKİYE