SOHBET.......... KİMSEYE KARIŞMAMALI MI (1)
Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde, günah işleyenlere hazırlandığı bildirilen şiddetli azaplara inanan kimse, din kardeşini bu tehlikeden kurtarmak istemez mi? Ona, azaptan kurtulmak yolunu göstermez mi? Bir âmânın yolunda kuyu veya ateş bulunursa, yahud bir kimse, başka bir dünya tehlikesine düşerse, bunları elbette bu kimseye bildirir ve kurtuluş yolunu gösterir. Kendi hâline bırakmazlar. O hâlde, daha elîm ve şiddetli ve sonsuz olan âhıret azâbını niçin bildirmesinler ve kurtuluş yolunu göstermesinler? Bildirmeyen ve göstermeyen, âhıret azâbını kabul etmiyor, inanmıyor ve kıyâmet gününe îmân etmiyor demektir.
Allahü teâlâ, kimseye karışılmamasını sevseydi, Peygamberleri göndermez, dinleri bildirmez, insanları İslâm dînine dâvet etmez ve diğer dinlerin yanlış, bozuk olduğunu haber vermezdi ve geçmiş Peygamberlere inanmayanları azaplarla helâk eylemezdi. Herkesi kendi hâline bırakır, kimseye birşey emretmez ve inanmayanlara azap yapmazdı. Allahü teâlâ, Müslümanlara [yânî İslâm devletine, insanların İslâmiyeti işitmelerine, Müslüman olmalarına mânî olan] kâfirler ile cihad etmeyi niçin emreyledi? Hâlbuki, cihadda kâfirler için eziyet ve ölüm olduğu gibi, Müslümanlara da vardır. Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde cihad için ve cihad eden devletler için ve şehîdler için fazîletler, meziyetler ne sebepten bildirildi?
Allahü teâlâ nihâyetsiz merhametinden dolayı, evvela Peygamberleri “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” sonra bunların yerine, Evliyâyı ve Ulemâyı dâvetci gönderdi. Bunların dilleri ve kalemleri ile sevaplarını ve azaplarını bildirerek, özüre ve behaneye yol bırakmadı. Allahü teâlânın irâdesini ve âdetini kimse değiştiremez. Hakîkati bilmeyenlerin ve görmiyenlerin sözü ile, nizâm-ı âlem bozulmaz.
İmâm-ı Rabbânî (Devamı yarın)
(Mektûbat: 4. cilt, 29. mektup)